5 Kasım 2016 Cumartesi

Maskeme Değil Gözlerime Bak

Merhabalar herkese,
uzun zamandır yazamıyorum bloğuma. Ama yazmaya tabi ki devam ediyorum. Bazen zihnimin satırlarına bazen sarı kapaklı defterime bazen de sosyal mecralara.Neden peki bugün buradayım? Hemen açıklıyorum;

Biliyorsunuz 2-8 Kasım Lösemili Çocuklar Haftası.Bana ulaşmış olan ve hayatımda okuduğum en özel iki yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. Açıkçası Burak- Gökhan ve Lösemi hastalığını yenmiş ve kesinlikle yeneceğine inandığım tanıdığım tanımadığım Lösemi hastası tüm kardeşlerim ve arkadaşlarım için buradayım.
Biz Pekiyigiler, Formeo ve Fitiz ailesi olarak okuduk. Lütfen siz de okuyun ve paylaşın. Ha bir de unutmadan; maskelerine değil gözlerine bakın. Çünkü güç ve samimiyet gözlerden geçer. 
Sevgili Burak ve Gökhan kalbim ve elimden gelen herşey sizler için. Yolunuz ışıkla, sağlıkla ve başarıyla dolsun. 
Mira bugün rengarenk bir kalp yaptı ve bu kalp Lösemili çocukların kalbi dedi.


'Adım Burak Marakçı, 19 yaşındayım ve aşağıda ki mektubu size yazdım, okumanızı rica ederim.
Söz konusu LÖSEV ve çocukluğumun soğuk gecelerini geçirdiğim lösemi olunca kalemim buruk bir sevinçle karşılaşıyor bu satırları. Yıllarca tanı konulması için uğraştığım bu hastalık ile 12 yaşında tanıştım. Çocuktum tabii ki. 
Hastalığı gülümseyerek karşılamıştım ilk önce. Hatta saçımı sadece sıfıra vuracaklar sanırdım. Bilmezdim hayatımın bu derece değişeceğini. Küçücük bir odadaydım, yanıma özel kıyafetlerle girebiliyordu babam. Penceresi sağlık koşullarından dolayı açılmıyordu, oysaki gökyüzünün mavisini çok severdim. Artık gün dolmuyordu penceremden. Anestezi ile kateter takmışlardı göğsümün en çocuk yerine. Uyandığımda canım çok acıyordu, dünya batıyordu sanki göğsüme. Babam bastırdı acısı dinsin diye. Kateteri taktıktan sonra rahat hareket edemez olmuştum makineye bağlayıp ilaç vermeye başlamışlardı.
Ben kendi işlerimi göremeyince artık babam sağ kolum olmuştu. İki beden tek yürektik belki de. Bir gün babam saçlarımı yıkarken, saçlarım babamın elinde kalmıştı. Babama o soruyu sormuştum. '' Neler oluyor baba? ''Aynayla yüzleşememiştim, utanmış ve bone takmıştım. Hatta saçlarım dökülünce babamda saçlarını sıfıra vurmuştu, oda bone takmıştı. Zordu hastane serüveni... Maddi açıdan epey sarsılmıştık babam yıllarca almak için çabaladığı arabasını benim için satmıştı, manevi açıdan daha zordu, ailemi hiç göremiyordum. Hayatın zorluğunu yaşım çocukken görmek beni epey yormuştu.
Günlerim mutsuz geçerken yeni bir güne uyandığımda karşımda ileride ailem olacağını bilmediğim LÖSEV;balonlarla ve hediyelerle çıkıp gelmişti. O kadar şaşırmış ve mutlu olmuştum ki artık her hafta ziyaret etmelerini bekler olmuştum. Hapishane gibi algıladığım bu odada, bu ağır ilaçların yanında her hafta LÖSEV’den insanlar çıkıp geldikçe artık o şırıngalarda bile umut vardı. Moralim düzelmeye başladıkça tedavi sürecim de giderek iyiye gidiyordu. Büyüyünce anlamıştım bu hastalıkla ilaçlarla değil moral ile savaşıldığını.
Gün geldi ve gökyüzünün mavisine kavuşmuştum. Dışarıda yürümeyi unutmuştum, adımlarım yürümeyi yeni öğrenmiş bir bebeğin yürüyüşünden farksızdı. Ve ben hastaneden çıkıp acemice yürürken elimden LÖSEV tutmuştu. LÖSEV beni hastaneden çıktıktan sonrada bırakmamıştı. Artık hastanede kaybettiğim günleri LÖSEV’le birlikte geri kazanır olmuştum. LÖSEV beni hem sosyalleştiriyor hem de eğitimim için elinden geleni yapıyordu. 
Artık yaşım 19 ve LÖSEV benim ellerimden tutup üniversiteye uğurluyor. Ben artık bir LÖSEV genciyim. LÖSEV ile birlikte büyümüş göğsünde kateterin izini taşıyan ve artık LÖSEV için elini taşın altına koyabilen bir LÖSEV genci.
Sizlerde bu lösemili çocuklar haftasında bizim ve LÖSEV’inyanında olun. Bu hafta bizim haftamız, maskemize değil gözlerimize bakın!
SAYGI VE SEVGİLERİMLE…

Adım Gökhan Altıok, 22 yaşındayım ve aşağıda ki mektubu size yazdım, okumanızı rica ederim.
Bundan tam beş sene evvel İzmir’den Muş’a geldiğimizde hem şehre hem insanlara alışmaya çalışıyordum. Bu dönemde sabahları kalkmaya mecalim yok hep yorgundum, canım hiç yemek istemiyordu. Sabahları uyandığımda göğüs kafesim sızlıyordu ve böyle bir acının tarifi bile yoktu.
Sonra hemen doktora gittik. Hemşireler kan aldı, herkes etrafımda sürekli hareket halindeydi. Doktorun yüzündeki kaygılı ifade iyice keskin bir hal almıştı. Sonuçları sormak ya da öğrenmek istemedim. Ertesi gün dershaneye gittim. Çıktığım her basamak sanki nefesimi tıkıyordu. 
Bir anda babam aradı, ”Aşağı in Ankara’ya gidiyoruz. ”dedi. Boğazımda bir şey düğümlenmiş olarak indim merdivenlerden aşağı…  Kimse ne olduğunu ve neden gittiğimizi söylemiyordu ama yüzlerinden okuyabiliyordum, kötü bir şeyler oluyordu.
Arabamıza atlayıp, yola koyulduk hemen. Şehirlerarası bölünmüş yollarda karşıdan gelen araçların farları önce büyüyor, küçülüyor ve kayboluyordu sırasıyla. Kendimi olabildiğince yalnız hissediyordum. Sonra bir ses. Nilüfer’e ait.” Erkekler ağlamaz” diyordu. Ben ağlıyordum.
Hastaneye varıp bir sürü tüp kan verdikten sonra doktorun yarı soğuk yarı panik gözlerle bana bakışı ile genç bir doktorun odasına giriyordum. Geçen süreçte hala bu olaylar etrafımda dönüp dururken ben ne olduğunu anlayamıyordum.
Gökhan ”diye başlıyordu biri. “Şimdi bizim sana vereceğimiz ilaçlar ilerleyen zamanlarda saçlarını dökecek. Ama merak etme, tedavin bittikten sonra saçlarına tekrardan kavuşacaksın.Yok, ben bu süreci görmek istemiyorum diyorsan eğer; bir berber çağıralım. Seni şimdiden bir güzel tıraş etsin. ”diyedevam ediyordu. Saçlarımın kesimini videoyaya aldırıyorumablama. Biraz sonra üzerinde “Kemoterapi Odası” yazan bir odaya giriyordum. İşte o zaman anlıyordum ne olduğunu…
Aylarım o kemoterapi odasında geçti. Hiç bitmez, bitmeyecek bu günler diyordum kendi kendime. Cengiz Aytmatov’un Beyaz Gemisi’ndeki çocuk olmak istiyordum. Bitmek tükenmek bilmeyen bozkırları anımsıyordum. Çocuğun Tank’la olan sohbetlerini özlüyordum. “Bitmez.” Diyordum.
Ben artık iyileştim ve bu süreçte benden desteklerini esirgemeyen LÖSEV’e de teşekkür etmek istiyorum. Yaptığınız bağışların doğru yerlere gittiğini bilmenizi istiyorum. 
Sizlerde bu lösemili çocuklar haftasında bizim ve LÖSEV’inyanında olun.
Bu hafta bizim haftamız, maskemize değil gözlerimize bakın!
SAYGI VE SEVGİLERİMLE
GÖKHAN ALTIOK.







20 Haziran 2016 Pazartesi

En Baba Workshop

Vakti zamanında biz okuldayken annem mis kokulu yemekler yapardı.
Döndüğümüzde apartmanın giriş kapısından alırdık kokuyu ve tahminlere başlardık kardeşçe.
Zeytinyağlı yaprak sarma?
Karışık kızartma(üzeri sarımsaklı domates soslu)?
Hamsi tava?
yoksa akşam kahvaltısı mı var?
Kek mi kokuyor?
???
Görüldüğü üzere öyle bol etli metli sultan sofralık tarifler de değildi hiçbirisi ama gönlümüzün sultanıydı o ayrı🙏🏻
Bin bir sıkıntıyla yoklukla baş ederek evde ne varsa onunla yapardı yemeklerini annem.
Ben ise hiç anlamazdım nasıl o kadar lezzetli olabiliyorlardı.
Hala hiç birinin tadını başka bir evde restoranda bulamıyorum. Katıyorum karıştırıyorum ama neyin tadıydı o bilmiyorum.
'Belki de annemin ellerinin tadıydı ve her bir yemeğe usul usul karışıyordu' diyorum.


Bu fotoğrafı görünce işte o okuldan dönüşte heyecanla çıktığımız merdivenlerdeki Elvan'ı Elvin'i Uğur'u hatırladım.Birisi bizim fotoğrafımızı çekse muhtemelen bu ifadeyi yakalardı yüzümüzde.
Ey gidi günler...

Açıkçası ben mutfakta şahane değilim ama ne yapsam kızım 'anne ne kadar güzel yapmışınnn elleerne sağlık' diyor😳
Tabi ben şok, ben gururlu, ben bi mutlu ki sorma gitsin🙈😎
Bizim babamız şef olduğu için onun yaptıklarının tadı zaten damağımızda.
Özellikle kurabiyelerine ben dahil herkes hasta :)

Unutmadan babam da çok güzel salata yapardı.Hiç bir şey yapmasa şamata yapar annemi kahkahalara boğardı. Onu mutfakta görünce içimden hep şunu geçirirdim 'mutfak sadece annelerin değil babaların da ellerinin değdiği yer olmalı'.

Ne diyorum biliyor musunuz; anlasanız da anlamasınız da yoğun çalışsanız da her gün olmuyorsa bile hiç olmasa arada sırada yemek yapın çocuklarınıza. Çünkü #anneelinintadı #babaelinintadı bir başka.
O tat bir başka yerde bulunmuyor sonra!

Lafı uzatmakta üzerime yoktur bilenler bilir; özetle mutfak yalnızca kadının değil erkeğin de, çocuğun da yeridir. Birlikte girilir, gerekirse talan edilir sonra ortaya ne çıkarsa afiyetle, mutlulukla yenir.

Babalar günü için düzenlediğimiz #enbabaworkshop ın en güzel mesajı işte buydu. Bu sefer mutfağın şefleri babalar ve çocuklarıydı.
Etkinliğin duyurusu için haftalar öncesinde minik bir çekim yapmıştık Aylin ve Kadir'le. Ortaya yine şahane fotoğraflar çıkınca pcdeki bir dosya içinde kalmasındansa bloğumda dursun dedim. Bir de instagramdan bir kare paylaşmaktansa sizinle çok keyif aldığımız çekimin çoğu karesini buradan paylaşmayı istedim:)

Dilenen o ki ;babalarımız ve çocuklarımız tıpkı annelerimiz gibi mutfakta, huzur ise evinizin tam ortasında olsun...
Ellerin tadı yemeklere karışsın, mutluluklar birbiri ile yarışsın.
Elvin ve Elvan ise gidip tatlı kocalarından ve ballı lokma kızlarından birer yanak alsın:)












Fotoğraflar: Aylin Çifçi ve Kadir Söylemez
Yer: Fitiz Diet Mutfak

Not: Etkinlik 8 baba 8 çocuk diye düşünülürken 10 baba 11 çocuk olarak gerçekleşti. Hesaba göre çocuklardan biri babasız gelemeyeceğine göre bir baba iki çocuğuyla gelmişti:) İnanılmaz keyifli olduğu söylendi. Söylendi diyorum çünkü anneleri etkinliğe almadılar:) Fotoğrafları en kısa zamanda elimize ulaşacak ve ben bir post da o zaman yaparım diye düşünüyorum.
Fotoğrafların izinsiz kullanılmamasını diliyorum.
Stil bu karelerin neresinde derseniz  de 'içimizde' diyorum :)

15 Nisan 2016 Cuma

Bir başka

Bakmak bir başka önemli,
baktığında anlattığın ise bir başka
güldüğünde başka,
ağladığında başka,
durduğunda başka bakıyorsun ya
boş bile baksan
hepsi bir başka
iki ara bir derede yapılanlar başka
koşturarak yapılanlar bir başka
siyah bir başka güzel,
pembe bir başka,
doğa bir başka gerçek,
yeşil bir başka
çiçek daha da bir başka
ama dostlar var ya
hani o sana güzel bakan,
onlar hep başka 
bambaşka...













Tulumun iyisi kötüsü olur pek sevgili takipçi 
ama bir başka rahattır bir başka güzeldir kendisi
Sen de hazır havalar güzelken giy tulumunu 
bağla fularını
tak fibulanı
sonra kuşlar mı uçmuş
çiçek mi kokmuş
şapkan mı düşmüş
koşturmaktan bacakların mı yorulmuş
önemli değil
çünkü her biri bir başka güzeldir.
Herkese çok bi cici haftasonlu günler :)

Parçaların tümünü www.trendyol.com dan bulabilirsiniz Markalarını ise aşağıda paylaşıyorum;)
Tulum: Dilvin
Triko: zara
Spor ayakkabı: Nike
Şapka: hm
Fibula= yaka iğnesi : Elvin Odabaşı Pekiyi
Gümüş bileklik : Zafer Beşikçi

8 Nisan 2016 Cuma

Stil7

Merhaba benim tatlı okurlarım,
günler yoğun ve hareketli, stiller ise ona tam anlamıyla eşlik etmeli.
Ben de bu konuda elimden geleni tüm sosyal medya hesaplarımdan yapmaya çalışıyorum. Hal böyle olunca da biricik bebeğim bloğumu sahipsiz, başı boş bırakıyorum. Ne var ki ondan kopmam mümkün değil tabi ki:)
Bu kadar az yazıyor olmama rağmen beni takipten çıkarmayanları da yakında yeni sitemde ağırlayacağım. Üzerimize rahat bir şeyler alıp çay kahve içeriz diye planlıyorum:)
Size neden yazamadığımın kısa bir özetini geçmek istiyorum;
Zaten haberiniz vardır, daha önceki postlarımda biraz biraz bahsetmiştim. Ben harika bir ekiple bir proje üzerinde çalışıyorum. Proje uğurlu sayım olan 7 yi içeriyor. Bu taze ve tatlı birlikteliğimizin ve ortak çalışmamızın adı Stil7:) Ekibimiz; hayatımın fotoğrafçısı Aylin ve hayatımın videografı Kadir den oluşuyor. Çekimlerimize her daim biricik stil asistanım Uğur yardımcı oluyor. Kimi zaman da farklı kıymetli profesyoneller katkı sağlıyor. Biz gökten düşen 3 elma gibiyiz ama 7'ye kadar önü var deyip çoğalıyoruz işin ihtiyacına göre. Neler yapıyoruz onlara bakmak isterseniz stil7.com u takip altına alabilirsiniz.

Bu güne kadar Stil7 için çok keyifli çekimler yaptık. Bunları sırayla sitesinde paylaşıyoruz. Hayallerin Defteri, Dilara, Elvan(Frida) ve pek yakında Hande ve Mücahit'in çekim detayları sizlerle olacak. Çok şanslıyız ki bu zamana kadar oyunculuk yeteneği olan kişilerle çalıştık. Nasıl bakması nasıl durması gerektiğini bilenlerdi her biri. Ve girecekleri roller için tıpkı bizim gibi çalışan kişilerdi. Birini canlandıracaksa o kişinin tüm hayatını bizimle birlikte okuyanlardı. Yolladığımız çekim basamaklarına sırasıyla göz atıp tüm programa uyanlardı.
Önümüzde bakalım nasıl çekimler olacak.
Biz heyecanlıyız hem de çok heyecanlıyız...
Nisan bize çok iyi geldi. Bir çekimimiz Ankara'nın en keyifli dergilerinden biri olan Bitter Dergi de yer buldu. Elvan Odabaşı Kanar Frida Kahlo'yu canlandırmak için Stil7 ekibiyle bir araya gelmişti. Tadı damağımızda kalan bir çekim olmuştu. Çekimi Bitter Dergi eşsiz soruları ile sayfalarına taşıdı ve ortaya harika bir röportaj çıktı. Muhakkak alıp okuyun ya da apple store dan indirin:) Hem neden böyle bir çekim yapılmış hem de ortaya nasıl kareler çıkmış bir göz atın derim.

Bir de bu ay womenshealth deyim. Dergiyi alıp yazımı okumayı unutmazsanız çok mutlu olurum. Cidden olurum:) 'Kısa zamanda en güzel kombini yaratmanın tüyoları' nı yazdım kahve molanızda 80 ve 81. sayfadaki satırlarıma göz atın. İnanın işinize yarayacak ;)
Çok konuştum.
Baya konuştum
Yani yazdım! (Yazarken kendimi konuşuyor gibi hissediyorum :)
Sustum.
Şimdi sizi son Stil7 çekim günümüzde Aylin'in ara derede çektiği fotoğraflarımla baş başa bırakıyorum.
Harika bir Cuma olsun...







Doğum günlerini hiç hatırlayamam. Ne yazık ki böyle bir özrüm var:( ama sanıyorum ki 9 Nisan demiştin sevgili Mücahit. Doğum günün kutlu olsun.Bu post da sana henüz eline fotoğraflar geçmeden hatıra olsun. Misal bana oldu :)


Mekan: Raffes Hotel
Deri Ceket: Massimo Dutti
Ayakkabı: Matraş

3 Mart 2016 Perşembe

YAKA

Dili ve zamanı var bazı parçaların!!!
Tümünü değil ama o parçasını gördüğünüzde başka bir yere başka bir zamana ışınlanırsınız
Bir bakmışsınız bir kadın bir bakmışsınız bir genç kız bir bakmışsınız küçük bir kız çocuğu olmuşsunuz
Yaka!
Hatırlayanlarınız vardır diye anlatıyorum
Hatta o yılları unutmamak için bile anlatıyor olabilirim
‘Özenle dokunur, telaşla kolalanır, sevinçle takılırdı zamanında yakalıklar’
Evet evet tam tahmin ettiğin şeyden bahsediyorum
Kimi zaman okul önlüğü üzerine kimi zaman ise cici elbiseler üzerine takılırdı
Kazak üzerine de denemişliği vardı bazı anneler tarafından
İşte sırf o günlerin hatırına
Biraz da çocuk olmak pahasına taktım -aslında çıkarılabilen -bu yakayı kazağıma
Sonra biraz aksesuar
Biraz o zamanların şefkatini hatırlatan yumuşacık tüylü bir çanta
Az biraz da kahkaha
Unutma!
Sen de benim gibi  sana iyi gelen detayları asla ve asla unutma :)

Not: Dikkat bu kombin çocukluğumuz adına hazırlanmış Aylin Çifçi tarafından fotoğraflanmıştır :)

Fotoğraflar : Aylin Çifçi














Kazak: YARGICI
Etek: HM
Clutch: VSP
Ayakkabı: BATA